Yapım : 1990, USA
Yönetmen : Joel Schumacher
Süre : 115 dk
Bir bebeyken izlediğim ve yıllardır beni çok etkilediğinden ve kabaca konusundan başka da birşey hatırlamadığım bu filmi, sevgili Digitürk sayesinde tekrar izledim hiç hesapta yokken. Oyuncu kadrosunun oldukça toshaklı olduğunu hatırlıyordum; gençliklerinin baharında Kevin Bacon, Kiefer Sutherland, William Baldwin, Julia Roberts ve Oliver Platt. Sırf o tıfıl halleri için bile izlenebilecek bir filmken daha fazlasını sunup bir kült haline gelmiş bir film.
Nelson isimli bir genç tıp öğrencisi, ölümden sonrasını deneyimlemek için ölüp geri gelmeye karar verir. Bunun için de tıp fakültesindeki 4 arkadaşından yardım ister. Başlarda buna yanaşmayan topluluk, ilk deney için bir araya geldiklerinde ve Nelson'ın yaşadığını anlattığı şeyleri dinlediklerinde, ölüp dirilmek için sıraya girerler.
Her birinin kendilerine göre sebepleri vardır; kimi Tanrı'ya inanmadığı için ölümden sonra ne olduğunu görüp kararının doğruluğunu ispatlamak derdindedir, kimi sevdiği kişilerin öldükten sonra nasıl bir yere gittiğini merak eder, kimi ise sırf meraktan girişir bu işe.
Bir sonraki olmak için birbirleriyle yarışan ve ölü kalınacak süreler üzerinden adeta düello yapan gençlerden 4'ü bu deneyi kendi üzerlerinde uyguladıktan sonra pek de hoş olmayan bir durumu farkederler; geçmişteki hataları dirilirken onlarla birlikte dünyaya dönmüştür ve peşlerindedir. Rachel ölümüne sebep olduğunu düşündüğü babasının hayaletini her yerde görmeye başlarken, Nelson çocukken eziyet ettiği bir çocuğun hayaleti tarafından kovalanır ve fiziksel şiddete uğrar. Bu hayaletlerden kurtulmanın yolu hatalarını telafi etmektir, peki nasıl?
Bir bebeyken izlediğim ve yıllardır beni çok etkilediğinden ve kabaca konusundan başka da birşey hatırlamadığım bu filmi, sevgili Digitürk sayesinde tekrar izledim hiç hesapta yokken. Oyuncu kadrosunun oldukça toshaklı olduğunu hatırlıyordum; gençliklerinin baharında Kevin Bacon, Kiefer Sutherland, William Baldwin, Julia Roberts ve Oliver Platt. Sırf o tıfıl halleri için bile izlenebilecek bir filmken daha fazlasını sunup bir kült haline gelmiş bir film.
Nelson isimli bir genç tıp öğrencisi, ölümden sonrasını deneyimlemek için ölüp geri gelmeye karar verir. Bunun için de tıp fakültesindeki 4 arkadaşından yardım ister. Başlarda buna yanaşmayan topluluk, ilk deney için bir araya geldiklerinde ve Nelson'ın yaşadığını anlattığı şeyleri dinlediklerinde, ölüp dirilmek için sıraya girerler.
Her birinin kendilerine göre sebepleri vardır; kimi Tanrı'ya inanmadığı için ölümden sonra ne olduğunu görüp kararının doğruluğunu ispatlamak derdindedir, kimi sevdiği kişilerin öldükten sonra nasıl bir yere gittiğini merak eder, kimi ise sırf meraktan girişir bu işe.
Bir sonraki olmak için birbirleriyle yarışan ve ölü kalınacak süreler üzerinden adeta düello yapan gençlerden 4'ü bu deneyi kendi üzerlerinde uyguladıktan sonra pek de hoş olmayan bir durumu farkederler; geçmişteki hataları dirilirken onlarla birlikte dünyaya dönmüştür ve peşlerindedir. Rachel ölümüne sebep olduğunu düşündüğü babasının hayaletini her yerde görmeye başlarken, Nelson çocukken eziyet ettiği bir çocuğun hayaleti tarafından kovalanır ve fiziksel şiddete uğrar. Bu hayaletlerden kurtulmanın yolu hatalarını telafi etmektir, peki nasıl?
1990 yapımı bir film olduğu için inanılmaz görsel efektler, son moda teknoloji filan bekleyerek yaklaşmamak gerek bu filme. Fakat yine de görüntüler ve efektler, zaman ötesi bir beceriyle bugün bile gayet etkileyici olabiliyor. Mantıklı olarak düşünüldüğünde bol bol hatalarını bulabileceğiniz bir film olsa da bunca zaman sonra beni gerim gerim gerip sigara üstüne sigara yaktırdığı için hala çok başarılı kaldığını söyleyebilirim. En akılda kalıcı replikler; "It is a good day to die" ve "It is not a good day to die"
Flatliners izlememiş bir bünye, asla sinefil olamaz.
IMDB Puanlaması : 6,4/10
La Santa Roja Puanlaması : 7,1/10
6 yorum:
Sinefil değil sinepisiyim ben zaten hehehe :D
Sen bunu kesin izlemişsindir ya pisipisi??
pek bi iddialı konuşmuşsunuz bayan :)
tvde çıksa izlerim belki ahaha. Kiefer Sutherland i de hiç sevmem ya neyse artık. Julia Roberts da öyle. Al birini vur ötekine.
Önemli filmler söz konusu olunca öyle sevmiyorum filan olmaz Sera Hanım :) TV'de sürekli dönüyor zaten, illa denk gelirsin merak etme :)
Ben bu blogu ilk kez görüyorum desem ayıp ederim dimi ya. O değil belki görmüşümdür ama unutmuşumdur o daha kötü... Kısa keselim; Flatliners en tırstığım filmlerden biri olmuştur ve sevdiğim yegane Sutherland filmidir benim ilgimi çeken adam Kevin Bacon olmuştu bu filmde. Şu sinefil olayına gelecek olursak ben adayım o pozisyona:D
Ahaha tanıtım, PR aktiviteleri, promosyon fln yapmadım ondan pek kimse bilmiyor bu bloğu zaten :)
Sinefiller candır, halkadır ama top değildir :p
Yorum Gönder