Orjinal Ad : The Future
Yapım : 2011, USA/AlmanyaYönetmen : Miranda July
Süre : 91 dk
Bu sene Filmekimi maratonumun başlangıç filmi, hasta yatağımdan inatla kalkıp sürüne sürüne gittiğim Gelecek oldu. Bu kadar zahmete değdi mi derseniz, evden 3 gündür çıkmamış bir insanı "Chucky'nin Gelini"ne götürseniz bile mutlu olurdu herhalde diyebilirim. Yok yok şaka la şaka, o kadar da değildi.
Sophie durgun zekalı bir dans hocası, birlikte yaşadığı sevgilisi Jason ise evden kulağında kulaklığı "Modemin link ışığı yanıyor mu?" ekolünden bir teknik destek görevlisi. Bu ilginç ikili, bir gün hasta bir kediyi evlat edinmeye karar verirler.
Jason bu konuda daha istikrarlı olup ağaç satan bir organizasyona gönüllü olur, Sophie ise "30 güne 30 dans" isimli bir projeye başlar ama kendisinden film boyunca acınası birkaç gudik hareket dışında bir dans göremeyiz. Bu 1 aylık süreçte başarısızlığıyla iyice bunalan Sophie, gidip tesadüf eseri hayatlarına giren bir adamla yakınlaşır. Olanları Jason'a anlatacağı sırada bunları duymak istemeyen Jason zamanı durdurur fakat diğer yandan zaman devam etseydi neler yaşanacağını da görürüz. Jason sonunda zamanı tekrar başlatabildiğinde ise tarih kediyi almaları gereken günü çoktan geçmiş, Sophie adamın evine taşınmış, hayatları farklı yönlere gitmiştir bile. Bu 1 ayı yaşanmamış sayabilecekler midir ki acaba, ne dersiniz ki?
Senaryoyu yazan, filmi yöneten, Sophie'yi canlandıran, Paw-paw ismini verdikleri hasta ve ayağı sarılı kediyi de seslendiren Miranda July'ı beni üzdüğü için kınıyorum. "Ben sizi beklemekten bıkmam ki, 1 ay daha bekleyebilirim." diye konuşturduğu minik patileri; sahipleri gelmeyince ötenaziyle öldürten senaryoya naledolsun. Ayrıca gerçek hayatta bu kadar retarded insanları karşıma çıkarmayan Rabbim için bugün öğle yemeğinde tavuklu fettucini yemeyi planlıyorum. Kötü film değil, ama sevimli de değil, öyle birşey işte.
IMDB Puanlaması : 6,6/10
La Santa Roja Puanlaması : 5,2/10
Bu sene Filmekimi maratonumun başlangıç filmi, hasta yatağımdan inatla kalkıp sürüne sürüne gittiğim Gelecek oldu. Bu kadar zahmete değdi mi derseniz, evden 3 gündür çıkmamış bir insanı "Chucky'nin Gelini"ne götürseniz bile mutlu olurdu herhalde diyebilirim. Yok yok şaka la şaka, o kadar da değildi.
Sophie durgun zekalı bir dans hocası, birlikte yaşadığı sevgilisi Jason ise evden kulağında kulaklığı "Modemin link ışığı yanıyor mu?" ekolünden bir teknik destek görevlisi. Bu ilginç ikili, bir gün hasta bir kediyi evlat edinmeye karar verirler.
Kediyi almaya gittiklerinde hayvanın tedavisinin bitmesi için 1 ay daha beklemesi gerektiği söylenen çift evlerine geri döndüklerinde düşünmeye başlarlar. Veteriner kediye maksimum 5 yıl ömür biçmiştir, 5 yıl sonra 40 yaşında olacaklardır ve ondan sonra zaten hemen 50 gelir ki sonrası da yoktur diye tipik birer orta yaş krizi yaşayıverirler oracıkta. Hayatları istedikleri hiçbir şeyi başaramamış olduklarını farkederek işlerinden ayrılıp sanki "1 ay sonra ölecekmiş gibi" yaşamaya karar verirler.
Jason bu konuda daha istikrarlı olup ağaç satan bir organizasyona gönüllü olur, Sophie ise "30 güne 30 dans" isimli bir projeye başlar ama kendisinden film boyunca acınası birkaç gudik hareket dışında bir dans göremeyiz. Bu 1 aylık süreçte başarısızlığıyla iyice bunalan Sophie, gidip tesadüf eseri hayatlarına giren bir adamla yakınlaşır. Olanları Jason'a anlatacağı sırada bunları duymak istemeyen Jason zamanı durdurur fakat diğer yandan zaman devam etseydi neler yaşanacağını da görürüz. Jason sonunda zamanı tekrar başlatabildiğinde ise tarih kediyi almaları gereken günü çoktan geçmiş, Sophie adamın evine taşınmış, hayatları farklı yönlere gitmiştir bile. Bu 1 ayı yaşanmamış sayabilecekler midir ki acaba, ne dersiniz ki?
Senaryoyu yazan, filmi yöneten, Sophie'yi canlandıran, Paw-paw ismini verdikleri hasta ve ayağı sarılı kediyi de seslendiren Miranda July'ı beni üzdüğü için kınıyorum. "Ben sizi beklemekten bıkmam ki, 1 ay daha bekleyebilirim." diye konuşturduğu minik patileri; sahipleri gelmeyince ötenaziyle öldürten senaryoya naledolsun. Ayrıca gerçek hayatta bu kadar retarded insanları karşıma çıkarmayan Rabbim için bugün öğle yemeğinde tavuklu fettucini yemeyi planlıyorum. Kötü film değil, ama sevimli de değil, öyle birşey işte.
IMDB Puanlaması : 6,6/10
La Santa Roja Puanlaması : 5,2/10
0 yorum:
Yorum Gönder