8 Ekim 2012 Pazartesi

Dehşet Kapanı



Yapım : 2011, USA
Yönetmen : Drew Goddard

Süre : 95 dk

Öncelikle bu kadar rezil bir filmi adı çevirisine koccaman alkış istiyorum! Dehşet Kapanı nedir Allahasen? Film adı çevirilerini filmi skip ederek izleyen bir grup insanın yaptığına dair teorim gittikçe güçleniyor, daha fenası bu işten para alıyorlar bir de üstüne. Peh!!

The Cabin in the Woods biraz talihsiz biraz da balon bir film aslında. 2009 yılında çekimleri bittiğinde 2010 Şubat'ında gösterime gireceği duyurulsa da daha sonra 3D'ye aktarma gayesiyle 2011 Ocak'ına erteleniyor. Fakat daha sonra yapım şirketi MGM Haziran 2010'da iflasını ilan ettiğinde proje süresiz olarak rafa kaldırılıyor. Neyse ki Nisan 2011'de Lions Gate'e satılan film tekrar vizyon şansı yakalıyor, ki kendilerini en çok Saw serisinin yapım şirketi olarak tanıyoruz. Velhasıl kelam, 2012'de vizyona giriyor sonunda filmimiz. 


Senaristler Buffy the Vampire Slayer ve Angel'dan tanıdığımız Joss Whedon ve Drew Goddard; Drew'un aynı zamanda Lost'ta da parmağı var. Bu kadar medyatik ve başarılı bir ikilinin bir araya gelip 'Şu ana kadar yapılmış tüm korku filmlerinin sonunu getirecek olan film'i yapacaklarını duyurmaları beklentileri oldukça yükseltiyor haliyle.




Filmimiz tipik bir teen slasher olarak başlıyor; bir sarışın aptal, bir adaleli sporcu, bir bakire kılıklı, bir kitap kurdu ve bir junkie ormanlık alandaki bir kulübeye tatile giderler; yolda bir benzinciye uğrarlar, adam onlara "Oraya gidenler bir daha dönmedi." minvalinden şeyler söyler, gençlerimiz iplemez ve Allahın unuttuğu dağın ortasındaki kulübeye ulaşırlar. Yalnız aralarda kontrol odası benzeri bir yere bağlanırız ki onların da bu 5 genci izlediklerini gördüğümüzde hikaye biraz farklılaşmaya başlar. 

Çat diye açılan bodrum kapısından geçip envai çeşit çerçöpü karıştırmaya başlayan gençlerimizin, kendi musibetlerini seçtiklerinden haberleri yoktur; zira bodrum katındaki her bir eşya bir artifact olup kimbilir hangi zebaniyi uyandıracaktır.



Kontrol Odası, yalnızca ortamı (ev, orman, ay ışığı vb) değil gençlerimizi de manipüle etmeye başladığında heyecan da artmaya başlar, zira tam hah kurtulacaklar derken olayların seyrini değiştirip gene çocukları belaya süren bir düzen söz konusudur.  "İyi de bu adamların derdi ne?" sorusu filmin sonlarında ortaya çıkıp şu meşhur açıklayıcı konuşma yapan kötücül karakter Sinead O'Connor'dan gelir; Çok eski Tanrıları memnun etmek için her yıl kurban verilmelidir; bir orospu, bir sporcu, bir akademisyen, bir salak ve bir bakire. Bu kurban verilmezse Tanrıların öfkesi dünyanın sonunu getirecektir, dolayısıyla gençlerimizin ölümü dünyanın kurtulması için gereklidir.




Beklentilerimi çok yükselten bir korku filmi olarak beni o derece tatmin edemese de son zamanlarda izlediğim en ilginç filmlerden biriydi diyebilirim; korku öğelerini filmin %25'inde mevcut tutup iğrençleşmemelerini sevdim zira midemi bulandıran korku filmlerine tepkiliyim. Bu sebeple slasher'cıları da çok memnun etmeyebilir ama herkesi de mutlu edemezsiniz değil mi?


IMDB Puanlaması : 7,3/10

La Santa Roja Puanlaması : 6,7/10

7 Ekim 2012 Pazar

Kutsal Dağ


Orjinal Ad : The Holy Mountain
Yapım : 1974, Meksika/USA
Yönetmen : Alejandro Jodorowsky

Süre : 114 dk





 Mubi Türkiye üyeliğimin başlamasıyla bu tarz aciyip filmlere hazırlıklı olma dönemi başladı gençler! Hem sizin hem de benim için gereçli bir uyarı bu, zira oldukça zorlayıcı bir ilk film seçimi oldu benimçün.



Yoko Ono ve John Lennon'ın finanse ettiği bu absürd film, İsa çakması bir adamın birbirinden tamamen kopuk sahneleriyle başlıyor, filmin ilk yarım saatinde "Bu ne baah!" deyip kapatmazsanız asıl hikayeye ulaşabiliyorsunuz. Boku altına dönüştüren bir simyacıyla tanışan İsa çakmamız, bu simyacı (Ki kendisi filmin yönetmeni Alejandro Abi) aracılığıyla her biri bir gezegeni temsil eden 7 pislik insanla bir araya gelerek ölümsüzlük arayışına çıkar. Bu yolculuk esnasında elbette ki bol bol gerçeküstü imge kullanımı, saykodelik dünyalar ile din, politika, seks, sahip olma hırsı, düzen ve birey eleştirisi mevcut. 





Açıkçası özetlenmesi oldukça zor bir sanat filmi, 'Hop ordayım, hop burdayım!' diyor da siz 'İyi de neden ordasın?!' diyene kadar başka yere gidivermiş oluyor. LSD'nin cılkını çıkaran yönetmenin, elini hiç korkak alıştırmadan yaptığı göndermeler için sürekli ayık kalmak gerek. Bayıldım diyemeyeceğim ama garip bir şekilde sevdim de; zamanında sansasyonel olarak nitelenen bayıcı son dışında. Herşeyin ötesinde sinema tarihi açısından oldukça önemli bir film, sıkın dişinizi izleyin.




IMDB Puanlaması : 7,7/10

La Santa Roja Puanlaması : 5,5/10