2 Mart 2009 Pazartesi

İşkence Tarikatı


Orjinal Ad : Martyrs
Yapım : 2008, Fransa / Kanada
Yönetmen : Pascal Laugier
Süre : 97 dk

If İstanbul kapsamında gidebildiğim yegane filmin bir gerilim olması kaçınılmazdı tabii. Çok büyük beklentilerim olmadan gittiğim film ise beni baya bir şaşırttı. Gerilimin yanında korku, üst seviyede şiddet, bol vahşet, iç bulandırıcı sahneler, bol salça, bol süpriz, bol "Allah belanızı versin" türünde beddua okumalar (bunlar bizim, yani seyircilerin tarafından geliyor), bol sapkınlık da sunan İşkence Tarikatı verdiğimiz paraya ve ayırdığımız zamana değdi.

Film çığlık çığlığa koşan bir kızın görüntüleriyle başlıyor. Adının Lucie olduğunu sonradan öğreneceğimiz 10 yaşlarındaki kızın her yeri yara bere içinde, konuşamıyor ve arkasına baka baka birşeyden/bir yerden topallaya topallaya kaçmaya çalışıyor. Kim tarafından, ne amaçla kaçırıldığı bilinmeyen Lucie, yaşadığı bu travmadan sonra konuşma yeteneğini kaybediyor ve özel bir hastane-okula gönderiliyor. Orada da uyumsuzluk problemi çeken, eski hayatına dönemeyen Lucie'ye Anna ismindeki oda arkadaşı sahip çıkıyor, bir anne gibi koruyup kolluyor. Bu arada Lucie'ye, ona fiziksel zarar veren bir yaratık musallat oluyor ama bunun ne/kim olduğunu bilmiyoruz.
Aradan 15 yıl geçiyor. 2 çocuklu, sıkıcı ve sıradan görünümlü bir ailenin kapısını çalan Lucie, önce kapıyı açan babayı, sonra anneyi, daha sonra abiyi ve en son da kız kardeşi elindeki pompalı tüfekle vuruyor. Daha sonra Anne'i arayıp gazetede resimlerini gördüğü bu ailenin gerçekten de 15 yıl önce ona işkence edenler olduğunu söylüyor, Anne de Lucie'nin ne yapmış olduğundan habersiz eve koşuyor.

Gördüğü manzara karşısında şoka giren Anne, Lucie'yi sakinleştirip cesetlerden kurtulmaya çalışıyor fakat Lucie'ye rahat vermeyen yaratık, evin içinde de onun karşısına çıkıp yaralıyor. Daha sonra anlıyoruz ki bu yaratık Lucie'nin zihninde yarattığı bir canavar. 15 yıl önce İşkence Tarikatı'ndan kaçarken kurtaramadığı bir başka kızın kendisinden intikam aldığını düşünerek bütün zararı kendi kendine veriyor. İşkence yapan aileyi öldürerek de bu canavardan kurtulacağını umuyor ama onlar öldükten sonra dahi bu hayaletten kurtulamıyor ve bu, sonunda onun ölümüne neden oluyor.

Lucie gözlerinin önünde ölen Anna, evden ayrılmadan önce gizli bir geçit keşfediyor ve buradan işkence odalarına ulaşıyor. Orada hala tutulmakta olan bir genç kadını kurtarıp yaralarını sarıyor fakat kadın yaşadığı acının etkisiyle akli dengesini yitirmiş, hem kendine hem de Anna'ya zarar veriyor. Tam bu sırada eve dalan CIA kılıklı elemanlar kadını öldürüp Anna'yı "Madam" ile yüzleştiriyorlar.

Bu mama kılıklı Madam, yaptıkları manyaklıkların sebeplerini anlatıyor Anna'ya. Aşırı düzeyde fiziksel acı çeken çok az sayıdaki insanın dünyevi kimliklerinden sıyrılıp "şahitlik" mertebesine eriştiklerini, bu arada hala canlıyken ölümden sonrasını gördüklerini, ve bu sapkın tarikatın her tür insanı denedikten sonra şahitliğe en yakın adayların genç kadınlar olduğunu farkettiklerini söylüyor. Madam "İşte böyle matmazel" deyip açıklamasını bitirdikten sonra Anna'nın başına gelecekleri az çok tahmin edebiliyoruz.

Aşağılanmalar, aç bırakılmalar, dayak, işkence derken Anna yavaş yavaş (bana kalırsa) kafayı yiyor ve artık korkmamaya, acıya dayanabilmeye başlıyor. En sonunda bir şahite daha kavuşan manyak tarikatın lideri Madam ise Anna'nın öteki dünya hakkında söylediklerinden o kadar etkileniyor ki bu sırrı kimseye söylemeden onunla birlikte ölmeyi tercih ediyor. Artık diğer taraf harika bir yer olduğu için mi, bu kadar günahtan sonra zaten boku yedim daha fazla günah işlemeyim de hemen gideyim diye mi, diğer taraf diye birşey olmadığı için midir bilinmez...
Genelde Fransız filmlerinden hoşlanmam ama İşkence Tarikatı, benim gibi bir korku/gerilim filmi manyağını memnun bırakmayı başardı. Şahitlikle ilgili detaylı bilgi arayanlar buraya buyursun.

IMDB Puanlaması : 7,2/10
La Santa Roja Puanlaması : 7,9/10

0 yorum: