4 Aralık 2008 Perşembe

Gomorra



Orjinal Ad : Gomorra
Yapım : 2008, İtalya
Yönetmen : Matteo Garrone
Süre : 137 dk

Şu sıralar vizyonda olan filmler içinde en çok merak ettiklerimden biriydi Gomorra. İş yerinden erken kaçılmış bir gün gittik, gördük. Yalnız henüz vizyona gireli 2 hafta olmasına rağmen Avrupa Yakası Taksim-Levent civarında sadece 2 sinemada gösteriminin bulunması, insanların Muro'ya gösterdikleri ilginin 1/5'ini dahi adam gibi filmlere göstermediğinin de bir kanıtı.
Roberto Saviano'nun, Napoli merkezli suç örgütü Camorra'nun çok fena tepkisini çeken romanından uyarlanan film, bana gerçekçi yapısıyla bir belgeseli hatırlattı. Kesinlikle aşk, aksiyon, komedi, ironi gibi yapaylıkları bekleyerek gitmeyin bu filme, ana haber bülteni gerçekçiliğinde ve acımasızlığında bir film bekliyor sizi çünkü.

5 adam var filmde. Öyle ya da böyle, bir şekilde Camorra ile bağlantılı 5 hayat. Filmin İtalya'da bile altyazıyla gösterilmesine sebep bir Güney İtalya aksanı kullanan bu insanlar; güneyde Napoli'de bir kenar mahallede yaşıyorlar. Mahalle ikiye bölünmüş durumda; onlar ve diğerleri. Kimin kim olduğunu, hangisinin daha iyi ya da daha kötü olduğunu, kimin suçlu olduğunu, kimin gariban, kimin parababası olduğunu kestirmek mümkün değil. Zaten hareketli kamera kullanımı yüzünden hiçbir karakteri içselleştiremiyor, hiçbirini benimseyemiyorsunuz. Tarafsız izleyici olarak iki tarafın uyguladığı vahşetten de nasiplenmenize sebep oluyor bu da.
Bu vahşi ortamda "Bakarız" diye bir opsiyonunuz yok. Ya onlardansınız, ya da diğerlerinden. Düşünmek için zamanınız da yok. Sorulduğu anda cevap vermek zorundasınız ve bu cevap onların hoşuna gitmezse o odadan sağ çıkma ihtimaliniz yok. 14-15 yaşında küçük adamlar bellerindeki tabancalarla kendilerini "adam" hissetmeye çalışırken 9-10 yaşındakiler zehirli atıkları taşıyan kamyonlara şoför olup büyüyebiliyorlar.

Kahramanlarımızın ilki Toto. Annesine bakkallarında yardım edip siparişleri evleri götürüyor. Sevimli bir tip, herkesin sevgilisi. Kimse ondan bir kötülük geleceğini düşünmüyor. Örgüte girmek için bir testi geçip "erkek" olduktan kısa bir süre sonra ise kendi yol ayrımına geliyor. Sırf oğlu karşı tarafta diye çok sevdiği bir komşu kadının yok edilmesi işi. "Sadece sana güvenir Toto" diyorlar, o da "Bakarız" diye cevap veriyor. "Bakarız diye bir şey yok.". Ya bizdensin, ya onlardan... 13 yaşındaki Toto romantik suç filmlerindeki gibi kadını kurtarmak için hayatını tehlikeye mi atıyor sizce? Yoksa gerçek hayattaki gibi ayakta kalmak için her yol mübahtır mı diyor? Masumiyetin yitişi çok acı.

Filmde diğer önemli karakterlerden ikisi Marco ve Ciro, yeniyetme özenti iki genç. Kimseden emir almadan, başlarına buyruk yaşamak isteyen iki kabadayı. Oyun oynadıkları atari salonunu soymaktan Kolombiya'lılardan kokain çalmaya, Camorra'nın elemanlarını izleyip zuladaki silahlarını çalmaya kadar yemedikleri nane kalmıyor. Marco'nun Ciro'nun sesini kastederek "Tam Scarface gibi oldun" demesi de paçalardan akan özentiliğe bir işaret. Peki bölgede kontrol sahibi olan babaların işlerine bu kadar çomak sokmak cezasız kalacak mıdır? Nooo!

Don Ciro, hapiste olan mafya üyelerinin ailelerine para götürmekle görevli bir kurye. Yıllardır bu işi yapan adam, her seferinde paranın az olduğu şikayetiyle karşılaşıyor ama bu konuda elinden hiçbir şey gelmiyor. Hesaplaşmanın iyice ortasında kaldığını farkettikten sonra bu işi bırakmaya çalışıyor ve bunun için karşı tarafa bile sığınmaya çalışıyor. Peki birinin eskisi diğerinin yenisi olabilir mi?

Haute Couture terzisi Pasquale, yıllardır çalıştığı atölyede emeğinin karşılığını alıyordur. Ek mesailer, az ücret, kısa teslim süreleri artık çalışanları bezdirmişken patronla işçiler arasında kalmaktan yorgun düşmüştür Pasquale. Derken bir gün, rakip bir Çinli atölyesinden teklif alır. Oradaki işçilere ders vermesi istenmektedir. Başlarda tereddütlü olan Pasquale, para ve takdir duygusuyla bunu teklifi kabul eder. Fakat İtalyan çetesinin rakipleriyle işbirliği yapmak Pasquale'in hayatını hiç olmadığı kadar tehlikeli hale çevirir. Tasarladığı elbiseyi televizyonda Scarlett Johansson üzerinde gören terzimizin gözlerinde gurur ve acıyı bir arada görürüz. Bu kadar tutkuyla yaptığı mesleği bu koşullarda nasıl devam ettirebilir ki?

Filmdeki son karakterimiz Roberto. Üniversite mezunu olan ve babasının da uğraşısıyla bu mafya işlerine bulaşmayan Roberto, zehirli atık imha işinde çalışıyor. Patronu ile birlikte paraya ihtiyacı olan İtalyan ailelerinin topraklarına çukurlar açıp içini zehirli varillerle dolduruyorlar. Gömülen her varil için arsa sahibine de €100 ödüyorlar. Kendi yaşadıkları toprakları bu denli zehirlemekten hoşlanmayan Roberto, en sonunda aklı gitmiş bir ihtiyarın ona armağan ettiği şeftalileri patronu attırınca kendini kaybediyor. "Kokularını almıyor musun?" diyor Patron, "Zehirli!" Bu kadar zaman pisliğe gömülen bir adam birkaç dakikada temizlenebilir mi?
Mafya filmlerinin çoğu zaman içine düştüğü yüceleştirmeden kaçabilmiş bir film Gomorra. Godfather'ı izledikten sonraki hayranlık ya da Scarface'i izledikten sonraki coşku oluşmuyor içinizde. Düşündürüyor film sizi, üzüyor, çarpıyor. Aksiyon bekleyerek giderseniz filmin ilk yarısında terkedenlerden olabilirsiniz. Gerçekçi bir suç filmi bekleyerek izleyin, aksiyonu bonus olarak geliyor zaten.

IMDB Puanlaması : 7,4/10
La Santa Roja Puanlaması : 7,8/10

1 yorum:

Sera dedi ki...

Sinemaların hali içler acısıyken bulunduğum yere bu filmin gelmesi çok şaşırtmıştı beni ve hemen damladım sinemaya. Sinemadakiler bu filme gelen şimdiye kadarki dördüncü kişi olduğumu, benden öncekilerden ikisinin de ilk yarıdan sonra çıktıklarını söyledi. Kendi kendime Gomorra izledim ben de. Goodfellas-City of God- Scarface benzerlikleri vardı ama dediğiniz gibi onlar kadar içselleştiremiyorduk filmi. İzlemeye değer filmlerden olduğunu düşünüyorum.